El yazısının katili, güzel yazmayan bir kalemdir.
~
Merhabalar.
Adım Murat.
29 yaşındayım.
Ve ben bir kalem fetişiyim.
~
Yazmak eylemdir.
~
Belki koleksiyoncu olarak da adlandırabilmek mümkün ama elimde koleksiyonluk derecede kalem de yok. Çok sık kullandığım, eskiden efsanevi olan bir çok kaleme şu an sahip değilim. Doğru şekilde karşıma çıktıkları zaman eminim ki sahip olacağım ama etrafta fellik fellik aradığım bir kalem de olmadı. Benim hislerim anlık vurulmalarda ibaret.
Aslında sizlere bu sevginin neler yaptığını, neler yapabileceğini, neler hissettireceğini anlatacaktım. Ama gördüğüm -ve sizin az önceki bağlantıda görüp okuyabileceğiniz- üzere yalnız değilim. Ve onlar o kadar güzel anlatmış ki üzerine daha ne söylenir, ne söylenebilir bilemedim.
Bu yüzden ben bu sevginin ve -sahip olduğum, kullandığım/kullanmaya kıyamadığım- kalemlerin nereden gelip kimlere gittiğinin ufak bir hikayesini anlatacağım. Aslında yazmadan önce şöyle biraz düşününce o kadar çarpık ilişkiler var ki Dallas vari. Kimin eli kimin cebinde, kimin çantasında belli değil. Sahip olduğum kalemlerin bir çoğu -ve hatta belki de hiç biri- benim değil. Bazılarını güzellikle, bazılarını ise zorla sahiplerinden gaspettim. Farklı bir ifadeyle söylemek gerekirse çarptım. Bazıları da sahiplerinin bana hediyesi. Kalemleri anlamlı kılan bir diğer nokta da bu olsa gerek. Kendi güzellikleri dışında sahiplerinden de bir şeyler saklıyor olmaları.
İlk kalemim bir çoklarımızın olduğu gibi şu meşhur mavi-kırmızı yeşil Johann Faber‘lerdendi. Daha sonra ise efsanevi ve eminim ki yine bir çoklarımızın ilk basmalı kurşun kalemi olan Atlas idi. Şu an bu satırları yazarken farkettim ki bu iki efsanevi kalem de elimde yok. (En kısa zamanda bir şekilde edinilecek!) Sonrasında ise şu an hatırlayamadığım 0.9 mm ile başlayarak ilerleyen ilkokul günlerinde 0.7 mm’ye ve sonra nihayet ortaokulda 0.5 mm ile devam eden çeşitli kalemlerim oldu. Genel olarak kalemlerle ilgili bir saplantım evet oldu. Bu tutkuyu anlık tüketimden “Saklamalıyım.” aşamasına getiren ise yıllar sonra çekmeceleri temizlerken karşıma çıkan turkuaz rengi Rotring Tikky 0.5 mm kalem oldu. O an farkettim ki kalem yaklaşık 10 yıl öncesine ortaokul dönemlerime ait.

Hani bazı anlar vardır ya elinize bir obje aldığınızda -veya birini/bir şeyi gördüğünüzde- o bir iki saniye içerisinde ilk karşılaştığınız andan bu ana kadar olan her şey hızlıca gözünüzün önünden geçer. İşte çekmeden tozlanmış kalemi elime aldığım an, aynen böyle bir anda. Hayıl meyal çağrışımlar belirdi. Ortaokulda kalem ilk sahip olduğum zamanlar, bir kaç kere kaybetmem, birileriyle takas etmem, tekrar kaybolması, ucunun bozulması -ki bu sebeple kalemi attığımı bile hatırlıyorum ilginç şekilde-, sonra yeniden önüme gelmesi ve çalışmadığından bir kaç kere daha atma teşebbüsüm ve son olarak varlığını tamamen unutmam. Ama işte şimdi üniversitenin ortalarında yeniden ellerimde, içimde anlam veremediğim bir heyecan, yüzümde saçma, ufak bir tebessüm. Rengi hala ilk günkü gibi, parlıyor. Metal klipsi, kalemin uc kısmı ve kapağı. Zamana yenik düşmüş, parlamıyor. Hafif matlaşmış ama direnmiş. Pas izi yok. Ucu ya ortaokulda kazıdığımız sıra üstlerinden çıkan tahtanın deliği kapatmasından dolayı ya da bir şeyleri bastırırken eğilmesinden dolayı bozulmuştu. Hafif eğrilik dikkatli bakınca görülüyor. Denemek için içine bir uç koyup bir umutla basıyorum. Ve evet, hala çalışır durumda. Ucu ezilmiş, biraz zorlanarak da olsa uç çıkarıyor. Uç çıkarıyor dediğime de bakmayın. Sadece iki basışınızda uç çıkıyor, daha fazlası gelmiyor. Yazıp uç azaldıkça tekrar basarsanız yetecek kadar çıkıyor. Çok ilginç.
İşte o an kalemin benim için bir anlamı olduğunu düşünüp çekmeden alıp bir güzelce temizledim ve kaldırdım. Bu, benim için en özel kalemlerden biri olarak gelecekteki koleksiyonum için yerini aldı.
~
Hikayesi anlatılacak bir kalem daha var. O da -yine bence bir efsane olan- Pilot Shaker 0.5 mm kalem. Bu birinde görüp de ilk beğendiğim ve “Benim olmalı!” dediğim kalemdi. Babama aitti. Şu an bile eş/dost/arkadaşın evinde, odasında, iş yerindeki çalışma masasını karıştırırım. Zira ne zaman nerede karşınıza sizi kendine çeken bir kalem çıkabilir bilemezsiniz. İşte öyle anlardan birinde, ortaokuldayken babamın odasında ya çekmeceleri karıştırırken ya da masaüstünü incelerken kalemi farkettim. İlk elime aldığımdaki heyecanı hala hatırlıyorum. Atlaslardan, Rotringlerden, Tombowlardan sonra ağırlığı, ele oturuşu ve o zamanlar için olağanüstü gelen “sallayınca uç çıkaran sistemi” insanı feci halde heyecanlandırıyordu. Sonrasını hayal meyal hatırlıyorum. Bir kaç kere istemem “Hayır, kaybedersin.” ile sonuçlanmıştı. Sonra O’mu rıza gösterdi yoksa usulca ben mi aldım, hatırlamıyorum. Ama bir şekilde eve kadar getirebilmiştim. Uzunca bir süre ben kullandım, sonra tekrar babama geçti, yeniden aldım, kardeşim benden aldı… gibi bir süreç sonunda kalem ortadan kayboldu. Sebebi ben miyim, kardeşim mi hatırlamıyorum. Aslında kaybolduğunda üzüldüm mü onu da hatırlamıyorum. İçimde, derinlerde bir yerde üzüldüğümü hissedebiliyorum. Zira kalem o zaman herhangi bir kırtasiyeye gidince alabileceğiniz bir kalem değildi. Evet her yerde Rotring, Tombow bulabiliyordunuz ama Trabzon’da Pilot yoktu. Sanırım kalemi de babam Almanya’da getirtmişti.
Hayır gökten üç elma düşmüyor, bu hikaye mutlu sonla bitmiyor. Sevenler de birbirine kavuşmuyor.

Ama… Yıllar sonra kalem karşıma çıkıyor. Bu, “O” kalem değil. Ama aynı kalem. Aynı sağlam, siyah gövde. Aynı zarif, siyah gövdede göze çarpan sarı şeritler. Öğreniyorum ki artık bir kırtasiyeye gidip kalemi alabilmeniz mümkün. Öyle de yapıyorum. Aynı kalemden bir tane alıyor, diğerinin anılarını buna yüklüyorum.
~
Gelgelelim diğer kalemlere. Onlar için anlatabileceğim böyle süslü hikayeler yok. Hepsinin belki de ait oldukları kişilerle bir hikayesi vardır, bilmiyorum. Tek bildiğim hikayelerinin benimle sona erdiği ve artık benim için bir anlam taşıdıkları. Bana, ait oldukları kişileri hatırlattıkları. Kimisi çok sıradan, kimisi kullanılmış, eski püskü olabilir. “Eee ne ki yani?” de diyen de çıkabilir. Kendime -ben de- anlam veremesem, niye bu kadar istediğimi anlamasam da bu söylemlere hak veriyorum.
Az önce Pilot Shaker’ın hikayesini eksik anlattım. Aynı kalemden iki tane aldım. Zira başıma gelen ilk “çarpılma” bu kalemle oldu. Masamda, elimde gören biri kalemi aldı benden. Kimdi hatırlamıyorum ki hesap sorayım. Daha sonra aynısından yeni bir tane daha alıp insan içine çıkarmadım.
Şöyle bir genel olarak baktığımda en çok Emine ile İnci çilemi çekmiş. İkisinden de düzenli olarak kalem çarpmışım. Onların intikamını ise Pelin benden çıkarmış. Daha da kötü olabilirdi tabi. Neyseki kız insaflı da yalvarmalarıma dayanarak biraz da olsa acıdığı zamanlar da oldu.
~
Kronolojik olarak hangisini ne zaman aldım hatırlamıyorum. Üstelik bazılarını kimden aldım/kim benden aldı onu da çok net hatırlamıyorum. Sevgili kalem çarpanlarım/çarptıklarım. Düzeltmelere, hatırlatmalara her zaman açığım.
Elimdeki iki farklı Faber-Castell’i Emine’den çarptım. Bunlardan biri siyah Grip 2011 (0.7) diğeri ise yine siyah Poly Matic (0.7) (Opak Gövde). Faber Castell, Grip 2011 ile güzel bir de takım yaptı aslında. Mekanik kurşun kalemlerin yanında aynı desene sahip normal kurşun kalemleri de mevcut.


Elimde kaderinden emin olmadığım 3 kalem var. Aslında 2 tane var, birisi sanırım Pelin’de. Pentel‘in Graph300 serisinden PG305 (0.5)‘i ve şu an markasını unuttuğum/tespit edemediğim (0.5)kalemi Cihan’dan çarptım. -Kendisi lütfen bana kızmasın ama- Emrah‘tan güç bela “aldığım” Rotring‘in Rapid (0.5) modelini Pelin‘e kaptırdım.


Kimsenin yüzüne bakmadığı Amerika’lardan dayımın gönderdiği Pentel Techniclick PD107T (0.7) ise hala bir kenarda durmaktadır. Ortaokul zamanlarımızda yeni yeni meşhur olmaya başlayan başparmak hizasında basma yeri olan ve bize o zamanlar çok harika hissettiren kalemin bir benzeri olduğundan kanım ısındı.
Rotring Tikky (0.5)’den zaten yukarı uzun uzadıya bahsetmiştim. Bir şekilde dönüp dolaşıp bana geldi ve -büyük konuşmayayım ama- bir yere de gidemez daha. Klasik kahverengi Rotring’lerden sonra yine çıktığı zamanlarda bu ince, zarif, rengarenk Tikky’ler çok revaçtaydı biz öğrenciler arasında. Zamanla Tikky de evrildi. Önce şişmanladı sonra şu an ki -ve bence- rezil olan şu son halini aldı. Biraz daha tombul olması belki kabul edilebilir ama tutuş yerine konulan kaymayı azaltan/engelleyen kısım gerçekten çok ama çok kötü “görünüyor”; özellikle renkli olanlarda. Sanırım şu an o en eski, ince zarif Tikky’lerden bulabilmek pek de mümkün değil. Öyle ki karaborsaya kadar düşmüş 🙂

Pilot Shaker‘ın hikayesini zaten anlatmıştım. “Sallayarak uç çıkarıyor.” efsanesi/mucizesi oldukça uzun bir zaman bizi heyecanlandırmıştır. Orijinalini kaybettikten sonra satın aldığım bir tanesi kim vurduya gitti. Elimdekini ise özenle saklamaya çalışıyorum.

Uzun bir süreden sonra yüreğimi hoplatan ilk kalem Tombow’un Zoom 707 modeli olmuştur. Kalemi ilk olarak Gürkan’ın elinde gördü ve bayıldım, aşık oldum. Artık ne şekilde adlandırırsanız. Sonrası ise her aşkta olduğu gibi hayal kırıklığı oldu tabiki. Kalem hediye olarak Japonya’dan gelmişti; ne kadar yazık. İnternetten biraz araştırınca kalemin tasarım ödüllü olduğunu da gördüm. Ki elinize alınca ağırlığı, kibarlığı ile hakettiğini de anlıyorsunuz. Bu noktada geriye kaleme “sahip olmak” kalmıştı. Burada da imadıdam Kalem Kutusu yetişti. Şansıma web sitelerinden satışının yapıldığını gördüm ve hemen bir adet sipariş verdim. O kırılgan görünüyor ki kalem, insan kullanmaya kıyamıyor. Bir süre sadece masanın üstünde tuttum. Seyretmesi bile keyif verici. Derken kalemi İnci‘ye kaptırdım. Aynı kalemden bir adet daha sipariş verdim. Bu sefer kalemi Pelin‘e kaptırdım. Ne kadar can sıkıcı tecrübeler olduğunu tahmin edemezsini. Tam elinize alıyor, seviyor, bağlanıyorken bir anda birisi çıkıyor ve sizi sonsuza dek ayırıyor! Nasıl bir acımasızlıktır bu?! Tam bu noktada imdadıma Meral yetişti. Aynı serinin metal olanını hediye etti. Zaten neredeyse herkeste birer tane aynı kalemden olduğundan dolayı son kalemim -nihayet- bana kaldı. Üstelik sadece kalemin kendisi değil kutusu da gayet estetik, başarılı olmuş.

Pratikte kullanım imkanı çok olmayan iki kalemden birini İnci’den bir diğerini de Hüseyin’den aldım. Umix Sınav Eskiz kalemini sadece hoşuma gittiği ve İnci’ye azıcık da olsa kalemini kaybetmenin ne demek olduğunu hissettirmek için aldım.

Scrikss Graph-X‘i D&R’da gördüğümde bayıldım. Ucu 2 mm idi ve pratikte yine kullanımı yok gibi bir şeydi. Ama kalem çok güzeldi. Ağırlığı, siyah rengin matlığı. Çok asil duruyordu. Duygu sömürüme dayanamayan Hüseyin alıp hediye etti, sağolsun. O gün bugündür özenle kutusunda saklamakta arada bir sadece çıkarıp seyretmekteyim.

Pelin kalemlerini evden çıkarmadığı ve benim gibi sadece etraftan topladığı için benzer hissiyatı O’nda uyandıramasam da İnci’den O’nun da acısını çıkardım. Bembeyaz, kibar Zebra‘nın Tect 2way Light kalemini gördüğüm an yine o içimdeki duygular kabardı: “Bu kaleme sahip olmalıydım!”; oldum da. Biraz mücadeleden sonra kalemi alıp kullanmamaya başladım. Bu kalem de tıpkı Zoom 707 gibi bana pahalıya patladı. 1 alıp 2 verdim. Kalemi korumak için bir tane Merve’ye bir tane de Hazel‘e aynı kalemden “hediye” etmek zorunda kaldım. Lakin değdi de. Kalem cidden çok güzel. Ele güzelce oturuyor, hafif. Kalemin rengi, genel tonları çok hoş. Genelde siyah renge eğilimim daha fazla olmasına rağmen bu modelin ne siyahı ne de şeffaf gövdeli modelleri beyazı kadar etkileyici değildi.



~
Kurşun kalemler kadar beni heyecanlandıran, cezbeden bir diğer kalem türü de dolma kalemlerdir. Her ne kadar yazacak bir şeyler bulamasam da yazı yazmayı, kurşun kalemin, dolma kalemin kağıt üzerindeki hareketlerini, bıraktığı izi seyretmeyi, çıkardığı sesi dinlemeyi seviyorum. e-Bay’den görüntü olarak gözel güzel gelen bir dolma kalem siparişi verdim. Gerçekten beklediğimden de iyi çıktı. Dış malzemesi çok iyi/sağlamdı. Ele güzel oturuyordu. Yazısı da oldukça iyiydi.


Kalem Kutusu’nu keşfettikten sonra bir süre siteden ayrılamadım. Kurşun kalem ve dolma kalemler arasında gidip gelirken Lamy‘nin siyah-mat gövedeli Safari (F) modelinden bir adeet edindim. Siyah mürekkebiyle beraber çok güzel oldu. F uç düşündüğümden biraz daha kalın çıkmıştı. İmza vb. için güzel olsa da yazı için kalın geliyordu. ÖSYM sınavlarından birinde kalemi Ersan Hoca‘ya hediye ettim.
Son dolma kalemimi ise karşılıklı jestler sonucu Merih’ten hediye aldım. Öğretmenliğe hoşgeldin hediyesi olarak aldığım üzerinde ismi yazılı Lamy Logo serisi tükenmez kalemin aynısından sağolsun O da bana hediye almış. (Bileydim daha güzelini alırdım, hiç öngöremedim 🙂 ) M uçlu modeli güzel bir mürekkeple birlikte yazma zevkini katlıyor.



~
Kalemler kadar bayıldığım bir diğer kırtasiye malzemesi de defterler. Öyle güzel, zarif, şirin, ilgi çekici defterler yapıyorlar ki insanın üzerilerine yazası gelmiyor. İstiyor ki güzel, faydalı şeyler yazayım ama eli gitmiyor.
Elimde olan bir çok orijinal ajanda, bloknot, not defteri vb. yanında iki tane özel defterim var.
Biri meşhur Moleskine‘lerden. Defterin yaklaşık 200 yıl kadar eskiye dayanan bir geçmişi var ve bir çok sanatçı tarafından da kullanılmış. Aslında başlı başına bir konu olacak derecede özel bir defter serisi. Ben, 5-6 yıl kadar önce Ankara D&R’da görüp üçlü setini almıştım. Bir tanesini 2008 yılındaki 3 aylık İsviçre turunda kullandım. Notlarımı aldım, doldu defter. Diğeri için de zaman zaman bir tarafa gezmeye gidersem kendim için aldığım, hatırlatıcı/ilgi çekici notlar için kullanıyorum. Diğeri ise henüz boş. Ona bir amaç bulamadım. Olası bir Erasmus programı için 6-8 aylık Macaristan yolculuğum var. Belki de ona kısmet olur.

Diğer özel olan defterse aslında çok da özel değil. Bir ilaç firmasının eşantiyonu.
Hep söylediğim bir şey var. Şu ilaç firmalarının eşantiyonlarını -istisnasız her birini- alın, serbest piyasada ürün olarak satın, kapış kapış giderler. Bu kadar mı basit, fonksiyonel, ilgili çekici ürünler olur. Bu defter de onlardan biri işte. Bir ara internette gezerken bir deftere denk geldim. Siyah bir defter ve üzerine yazmak için açık renkli bir kalem. Tek kelimeyle bayılmıştım. Bir sebepten ötürü elde edemezken bir gün İnci elinde bu eşantiyon defterler çıkageldi ve hemen içimde yine o dürtüyü hissettim: “Buna sahip olmalıydım!”. Evet yazmayacaktım, yazmaya kıyamayacaktım ama varlığını hissetmek, sahip olduğunu bilmek güzel. Ara ara çıkarır ona da bakarım. Ellerimi o pütürlü sayfalar üzerinde gezdiririm. Bir şeyler yazmak da isterim/istiyorum ama değerli bir şeyler olmalı, anlamlı bir şeyler ki defterin ziyan olduğunu düşünmeyeyim.

~
Sözün özü genel bir “saplantım” var, kabul ediyorum.

Ara ara gider kırtasiyeleri gezerim. Yeni neler var, hangi kalemler gelmiş diye. Kimi zaman alır, kimi zaman iç çekerek bakar çıkarım. Mesela 2 gün önceki ziyaretimde Ant Kırtasiye’ye Niko’nun güzel metal kalemlerinin geldiğini gördüm. Ağır, oldukça dengeli ve ele güzel oturuyor; canım çekti. Zira o da bana çok hoşuma giden ama sahip olamadığım bir başka kalemi hatırlattı. Sınavlarda, sıralar arasında gezerken öğrencilerin kalemlerine bakarım. Neler var, neler kullanıyorlar diye. Bir öğrencide görmüştüm. Kömür karası, metal, enfes bir kalem. Sadece gördüğümle, “röntgenlediğimle” kaldım. Hüseyin’e aldığım kalemin beni bir anda cezbetmesinde, o Niko’nun beni bir anda cezbetmesinde o kalemin de etkisi vardır.
Sahip olamadıklarımdan söz açılmışken buradan Kürşat Yaşar’a da ayrıca selamlarımı gönderiyorum. Pentel’in Graph-500 serisi kalemini çok yalvarıp yakarmama rağmen “hediye” etmediğinden sitemim büyüktür 🙂
Ayrıca nereden geldiğini anımsamadığım gibi nereye gittiğini de şu an anımsayamadığım, çok ilginç -ve hala henüz tam olarak çalışma prensibini çözemediğim- metal, kalemi tutuşunuza göre kırmızı tükenmez, mavi tükenmez, 0.7 kurşun uç çıkaran bir kalemim vardı. Gitti, yuvadan uçtu.
Aaa, kalem kutusundan bahsetmeden geçmeyeyim. İlk olarak İnci’nin twitter’da paylaştığı bir görsel sonrası Ecologic’in kalem kutusundan haberdar oldum ve yine o ilk görüşte yine hastası oldum ve “bir şekilde” bir adet edindim. İçinden bir set çıktı: Enfes, pürüzsüz bir kurşun kalem, siyah uçlu gayet güzel, kağıtta akıcı yazı yazan siyah tükenmez kalem, ufak bir cetvel, silgi ve kalemtraş. Bir nevi temel kırtasiye seti. İlk etapta içeriğini kendi içeriğimle değiştirdim. Kalem kutusu kullanan bir insan olmadım hiç. Bu zamana kadar da hatırlamam. Hatta sorsanız kullanacağımı da söylemezdim ama gerçekten çok estetik ve güzel duruyor. Sanırım kalemlerimle birlikte sürekli yanımda olacak gibi bundan sonra.

Şöyle biraz internette araştırdığımda çok daha farklı/ilgi çekici modellerinin de olduğunu gördüm.
~
Son Not: Bu yazının amaçlarından biri de okuyucunun bilinçaltına “Kalemlerimden uzak durun!” düşüncesini yerleştirmektir. Bu uzun ve zorlu yolda çok kayıp verdim. Kimi zaman kayıplarımı karşılayabilirken kimi zaman sadece “Olsun, benden bir hatıra olur.” avuntusuyla yetindim.
Ama yeter.
Lütfen.
Lütfen kalemlerimden uzak durun!
~
Yazı üzerine gelen itiraflar:
Yazmanın güzel taraflarından biri de sanırım bu. Bir şekilde hafızamız tazelenmiş oluyor. Akıbetinin ne olduğundan emin olmadığım iki kalem için Alperen ve Meral‘den iki açıklama geldi. Metal kalemim Alperen’den, Pilot Shaker ise Meral’den çıktı.
İkisi için de “Aaa evet doğru, şimdi hatırladım, ben kendi rızamla vermiştim.” diyemiyorum onlar ne derlerse desinler. Alperen araştırmayı çok seven, bir şeyleri çözmeyi takıntı haline getiren biridir. Bu sebeple O’na metal kalemle ilgili olarak kafamdaki soru işaretlerini sıralamış, çözüm aramıştım. Hatırladığım kadarıyla bir çözüme ulaşamamıştık. Hatırlamadığım kadarıyla da kalemi O’na hediye etmişim; arkasında lazer pointer olan bir diğer kalem ile beraber. Kendisi sağolsun hasret gidermem için kalemin iki fotoğrafını da göndermiş.

Daha önceden dört demiştim şimdi kalemi görünce anımsadım. İçinde üç farklı uç var. Kırmızı ve mavi tükenmez ve de 0.7 mm uca sahip bir kurşun kalem. Normal kalemler gibi değil. Piyasada 4 farklı uç çıkaran kalemler var, biliyorum. Arka tarafında hangi ucu çıkarmak istiyorsanız orayı aşağıya çekip çıkarıyorsunuz. Bu onlardan değil. Kalemi avucunuzda tutup bastırdığınızda size doğru bakan kısımda ne yazıyorsa, o uç çıkıyor. Avucunuzda döndürüp farklı bir kısmı getirince yine size bakan taraftaki uç dışarı çıkıyor. Çok farklı denemeler yaptım ama bulamadım. Karşılıklı olarak Alperen’le ve diğer bu işlere yatkın bir çok arkadaşla tartıştık, bir sonuca varamadık. Kalem yekpare metalden yapılı. Ucu dışında arkadaki mekanizma sökülemiyor. Kırmaya ben kıyamamıştım, çok şükür Alperen de kıyamamış. Sağolsun, merakına yenik düşmemiş, saklıyor kalemi.

Diğer kalem haberi ise Ankara’dan geldi, Meral’den. Yine zamanın birinde bir çılgınlık yapıp hediye etmişim bana söylenenlere göre; yaparım. Kendisi de sağolsun üvey evlat muamelesi yapmamış, kendi kalemi gibi benimseyip saklamış. Şimdilik “İade et, bırak çocuk yuvasına dönsün!” çağrısına bir cevap alamadım ama vazgeçmeyeceğim!
~
Son olarak da bir kaç link paylaşmak istiyorum hazır düzenleme yapmışken. Başka belki vardır -ben rastlamadım bilmiyorum- ama en derli toplu kalem satışı yapan site Kalem Kutusu. Geniş bir arşivi, her yerde bulunmayan kalemlere ulaşım imkanı var.
Bir diğer site ise başlı başına bir efsane, dipsiz kuyu bence. Zira şöyle bir göz atmak için girdiğimde çıkamadım. Çıkarken de alınacaklar listemde onlarca kalem vardı: CultPens. Muazzam bir arşiv. Aradığınız her türden kalem ulaşabilmek mümkün. Şöyle enfes kurşun kalemlerden şöyle muhteşem tükenmez kalemlere kadar çok geniş bir yelpazede kalem bulabilmek mümkün.