Bu sene, doktora derslerinin bir bölümü için haftada bir gün Fatih Eğitim Fakültesi‘nin kampüsüne gittim. Tam benim bulunduğum dönemde de kampüsteki kapalı spor salonunda yenileme çalışmaları yapılmaktaydı. Fırsat bu fırsat diyerek Fatih Hoca da salonun içine bir tırmanış duvarı yaptırdı. Buranın kullanımıyla ilgili olarak Egemen’le bir boşluk yakalayarak Fatih Hoca’yı ziyaret ettik. Dağcılıktan, tırmanıştan, başlayıp yürüyüştü, bisiklettti derken su sporlarıyla konuşmayı sonlandırmıştık.

Bu konuşma esnasında bize (deniz) kanolarının olduğunu ve dilersek kullanabileceğimizi söylemişti.

Tabiki tembellik ağır bastı, konu kapandı.

Konu tekrar gündeme geldiğinde federasyon seçimleriyle ilgili olarak toplantı yapmak için KTÜ Sahil Tesisleri‘ndeydik. Toplantı yine dağcılıkla -bu sefer ağırlıklı olarak sorunları, vb. konuları ile- başlayıp, kendi aramızda kano ve yelken ile fısıldaşırken sona erdi. Önerisini yinelemişti. Çocuklar kanolar var, yelken var, rüzgar sörfü var. Gidin, kullanın.

Tembellik ağır bast… Bu sefer biz baskın davrandık.

Ertesi gün, Pazartesi günü ilk iş Fatih Hoca ile irtibata geçip Beşikdüzü’ndeki yerin bilgilerini aldık. Beşikdüzü Limanı’nda Akademik Gençlik Spor Kulübü (ve Beşikdüzü Yelken ve Su Sporları Kulübü)’ne ait konteynıra doğru Hüseyin ve Berk ile yola çıktık. Gitsek mi gitmesek mi düşünceleri arasında saat 15:00’da Moloz’da dolmuş duraklarında buluşup 1 saatlik Beşikdüzü yolculuğu için araçta sıcaktan bunalmaya başladık.

Sonrası serinlik…

Hemen Beşikdüzü Limanı’na girdiğinizde, limanın içinde kulüp merkezi ve malzeme deposu olarak kullanılan konteynırı ve depoyu görüyorsunuz. Gürhan Abi’nin ismini vermişti bize Fatih Hoca. Gittiğimizde ise bizi genç sporcular -Mehmet, Mehmet ve Serthan- karşıladı. Kısa bir tanışmanın ardından kanolarımızı hazırlayıp suya inmiştik. Antrenman için çocukların bir bölümü denizdeydi. Biz de bir tane tek kişilik bir tane çift kişilik kanolarla az önceki bunaltıcı sıcaklık sonrası kendimizi serin sulara attık.

Kanolar Kıyıda

Hepimizin kano namına ilk tecrübesi. Daha önce herhangi bir yerde herhangi bir şekilde kullanan olmamıştı. Bu yüzden sıkıntılar tabiki üç aşamada da bizi bekliyordu. Kanoya binme, denizde kullanma ve kanodan inme. Hatta denizde kullanmayı da kendi içinde dörde ayırabiliriz: “Suya düşme, suda kanoyu çevirme, kanoya binme, denizde kullanma”. Yaklaşık 2 saat kadar suda kaldığımızda tüm bu maddeleri tecrübe etme fırsatı bulduk; istisnasız hepsini.

Karada binip açılmak belki rahattır ama ilk kez binince kıyıdan su üzerindeki kanoya binmek iyi bir denge gerektiriyor. Zira yanlış bir hareket veya dengenizi bozmak sizi suyun içine -veya daha kötüsü karaya çarpma şeklinde- bir düşüşle karşı karşıya bırakıyor. Benzer risk kanodan inerken de mevcut. Alışana kadar dikkat etmek, dengeyi iyi ayarlamak gerekiyor.

Hüseyin tek kişilik kanoyu alırken, ben ve Berk de çift kişilik kanoya kurulduk. Zaten tam olarak bilmediğimiz/hakim olmadığımız bir aleti kullanmaya çalışıyoruz/çalışacağız. Bir de bunu iki kişi senkronize olarak yapmaya çalıştığınızı düşünün. İşte Berk’le yaşadığımız kaosun sebebi de buydu. Binerken, ilerlerken, devrilirken, suda tekrar binmeye çalışırken; farkettiyseniz binerken demedim. İlk tecrübelerimizi -kör cahil bir edayla, tamamen doğaçlama edinilmiş haliyle- en altta sıralayacağım. Şimdi işin ıslak tarafından bahsedeyim.

Biraz liman içinde dolaştıktan ve genel mantığı konusunda fikir sahibi olduktan sonra Mehmet’in önerisiyle liman dışına çıkmaya karar verdik. İçerideki dingin suya/havaya karşın dışarısı rüzgarlı, deniz ise dalgalıydı. Dalga keyfi bir nebze olsun arttırıyor; doğru. Biraz da Berk’in gazıyla hadi hızlanalım diye kürek çekmeye başladık. Az önce bahsettiğim ve önemli olan denge vardı ya. Hah işte bu esnada onu boşverdik. Tekrar “Evet dengeye dikkat etmek lazım.” dediğimizde suyun içinde ters dönmüş bir kanoyla birlikte yüzüyorduk.

Önce kanoyu düzelttik. Sonra kano içindeki süngerle yine kano içinde bol miktarda bulunan deniz suyunu tahliye etmeye çalıştık. Nispeten kabul edilebilir su seviyesine indiğimizde önce Berk kanoya yeniden binmeye çalıştı.

Denge!

Tekrar başladığımız noktada, suyun içinde, içi su dolu kanoyla başbaşaydık. O sırada oradan geçen bir balıkçı teknesi durdu, yardım teklif etti. Mehmet’in de yardımıyla tekne kenarına yanaşıp kanoyu kaldırıp suyunu boşalttık. Berk tekne üzerine çıkıp kanoya bindi. O yerleştikten sonra ben de sudan çıkıp kanoya bindim. Soluğu güvenle seyredebileceğimiz limanda aldık. Biraz daha liman içinde oyalandıktan sonra kurumak ve kurulanmak üzere kıyıya çıktık.

İlk gün/sefer için oldukça verimli geçmişti. Tadı da damağa yerleşmişti. Yeniden buluşmak üzere sözleşip çocuklara veda ederek akşam Trabzon’a döndük.

~

Beşikdüzü’ne yeniden dönmemiz 2 gün sonra farklı bir ekiple oldu. Hüseyin ve benle birlikte Egemen ve 2 misafiri de bize eşlik etti. Minibüsten inip limana doğru yöneldiğimizde sudaki yelkenleri gördük.

Kanolar Suda

Havayı rüzgarlıydı ve çocuklar antrenman için yelken yapıyorlardı. Yarışlardaki gibi bir parkur hazırlamışlar ve yarışıyorlardı. Limana yaklaşırken koşturan Mehmet’i gördük. Selam verip “Kano için geldik müsait misiniz? Biraz kalabalığız, misafirler de var sorun olur mu acaba?” diye soramadan “Abi siz geçin, kanoları alın. Ben çocuklara bakacam, geliyorum.” dedi. Sıcaklık, samimiyet; üstelik sadece 1 kez görüşmüş olmamıza, iki çift laf etmiş olmamıza rağmen. İnsan böyle ufak nüansları görünce ister istemez mutlu oluyor.

Konteynırda üstümüzü değişip kanoları suya indirdik. İki tane çift kişilik, bir tane tek kişilik kano bize kalmıştı. Diğerleri antrenman için yelkenlerle birlikte sudaydı. Geçen seferki çift kişilik kano deneyimi (faciası?) sonrası kimse ne oluyor diye anlamadan tek kişiliğe kuruldum. Belki ben abartıyorum, bilmiyorum ama inanılmaz fark var. Hareket kabiliyeti açısından çok çok daha rahat. Mesela Berk’le hep sağa çeke çeke gidiyorduk, dönüşler çok yorucu/zor oluyordu, ağırlıktan dolayı hız/hareket kabiliyeti azdı. Tek kişilik ise çok konforlu. Senkronize hareketi gerektiren dikkat yok, hafiflikten dolayı daha rahat/hızlı hareket etmek, dönmek, durmak mümkün. Anlayacağınız keyif bir adım daha ileri gitmişti. (Acaba bir de işin tekniğini iyice öğrenip daha da bilinçli olsak nasıl olacaktı?)

Beşikdüzü Manzarası

Liman içinde su çok sakin, durgundu. Bir iki kere liman dışına çıktım. Hemen liman çıkışında bir batık var, etrafında dolanıp içeriye dönmek için yeltendim. Fakat aşırı rüzgardan deniz oldukça dalgalıydı. 2 gün önceki devrilme tecrübesinden küçük adımlarla ilerlemenin daha faydalı olacağını, kuru kalmanın her zaman daha konforlu olacağını düşündüm. Yine de dalgalı denizdeki tecrübenin de nasıl olacağını görmüş oldum.

İkisinin de keyfi cidden ayrı/lezzetli. Durgun -tabiri caizse çarşaf gibi- suda ilerlerken suyun hafifçe kenarlar doğru dalgalanması en ufak bir sesin olmaması, dinginlik, huzur keyfi verirken; dalgalı denizde dalgayla yükselip alçalma ve hatta dalgayla yükselip kanonun burnu suya değince gelen bir sonraki dalganın kanonun önüne çarpı üstünden yarılması ve kanonun burnunun suya girip çıkması. Bu sefer ki duygu: heyecan, çoşku.

Yaklaşık 2 saat kadar suda kalıp kenara çıktığımızda çocuklar da antrenamnlarını tamamlayıp yavaş yavaş kenara geliyorlardı.

Yelkenli 4.7

Sanırım tüm gün suda idiler. Zira biz geldiğimizde çoktan antrenmanlara ve kendi aralarında yaptıkları yarışlara başlamışlardı. Biz suya girdik, çıktık ve hala devam ediyorlardı. Bizim gitme vaktimiz geldiğinde onlar daha yeni yeni toparlanmaya başlamışlardı.

Yelkenliler

Biz ikinci ziyaretimizi de kanoyla tamamlarken yelkencileri imrenerek seyrettik. 2 yıl kadar önce Akçaabat Yelken İhtisas Kulübü’nün hazırlayıp uyguladığı “Yelkenler Fora” proje kapsamında verilen yelken eğitimlerine katılmış; tekneler ha bugün gelecek ha yarın gelecek derken geçen süre boyunca 2 kere Laser Radial teknelerle açılabilmiştik. Çok keyifliydi kesinlikle, tekrarlamak için çok niyetlendiysem de her zaman için tembellik ve iş/meşguliyet ağır basmıştı. O zamanlardan beri içimde kalmıştı. Şimdi ise -ilk fırsatta- yeniden denemek istiyordum. İnşallah bir dahaki sefere kanoyla değil de bu sefer -çocukların da yardımıyla- yelkenle açılma fırsatımız olacak. Eminim ki severek yardımcı olacaklardır. Gençlerin böyle sportif aktivitelerle ilgileniyor olması çok güzel. -Sanırım- Hepsi Beşikdüzü’lü. Sağda solda zaman geçirmek yerine sürekli limanda, sudalar. Kendilerini eğitiyorlar, birbirlerini eğitiyorlar. Yarışmalara katılıyor. Çok detaylı olarak konuşma fırsatımız olmadı ama duyduğum kadarıyla gerek yelken gerekse de kano konusunda oldukça başarılılar ve iyi de sonuçlar alıyorlar. İnşallah bir daha ki sefere zamanı daha iyi ayarlayıp bol bol konuşma fırsatımız da olacak. Ayak üstü Gürhan Abi’yle konuştuk. Maalesef futbol dışında her spor branşının makus kaderinden yelken/kano da nasibini almış vaziyette. İmkanlar, destekler oldukça kısıtlı. Bu kısıtlı imkanları da elde edebilmek/değerlendirmek için de üstün bir çaba ve zaman gerektirmekte. Kendisi de sağolsun gençler için elini taşın altına sokmuş, sokmaya da devam ediyor. Beşikdüzü Limanı biz oradayken yenileniyordu, biraz daha çeki düzen veriliyordu. Tamamlandıktan sonra gerek kulüp için gerekse de sporcular için çok daha rahat/kullanışlı bir mekanları olacak.

Gürhan Abi’nin bizden o zaman istediği tek şey vardı. Kapımız her zaman açık, istediğiniz zaman buyrun gelin diyordu. Gelmeniz bizim için yeterli. Çocuklar farklı insanlarla farklı yüzlerle karşılaşsın, konuşsun, görsün, bir şeyler öğrensin istiyor. İnşallah biz de sık sık onları rahatsız edeceğiz, zaten orada bulunarak değil elimizden geldiğince de yardımcı olmaya çalışacağız.

Kıyıya Dönüş

Son olarak da 1-2 günlük deneyimle aklımda kalan ve dikkatimi çeken noktaları özetleyeyim:

Wilderness Kano

~

Şurada genel olarak deniz kanosunu tanıtan kısa bir video mevcut:

Ayrıca son olarak da şöyle bir video paylaşarak bitiriyorum. Bu keyif değil de nedir? Suyu seven insanlar, neredesiniz?